Merhaba Begüm. Yıllardan sonra tekrardan merhaba. Bugün uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım; ne zamandır sana yazmadığımı düşündüm. Bu gibi uzun zamanlardan sonra insanı yapmadığı şeyleri düşünmek bile yoruyor. Ben de işin kolayına kaçıp blog yazılarımı şöyle güzelcene okudum. Gördüm ki koca üç yıldır sana seslenmemişim. Sakın ola bu geçen üç senede sana seslenmemiş olmamdan unuttuğumu düşünme. Kimi zaman kulakta küpe, kimi zaman acı bir tecrübe, kimi zaman ise kalpte bir sızı olarak kaldın bende. Zaten genelde unutmak ve affetmek olarak uyguladığım kaçış planlarının her seferinde sadece affetmek kısmını sana uyguladım. Belki hiç kimsenin yapamayacağı garip bir şekilde hayatıma dokunduğun için, belki de sadece tıpkı benim gibi çiğ köftede nar ekşisi sevmediğin içindir bilmiyorum ama unutasım gelmiyor. Elbet bir gün hikayedeki esas kız ortaya çıktığında, geçmişime ve haliyle sana U Format atacağım ama şimdilik böyle, benimle kal istiyorum.
Bugün sana bu üç yıl boyunca ne yaptığımla ilgili blog yazmaya karar verdikten sonra ilham perisi gelinceye kadar inceden de nostalji yapmak için tarihi eser atarimi çıkardım. Yanında "9999999999999 in 1" kaset de duruyordu elbette. Düşündüm de kendimizi karşımızdaki insana kısaca anlatmak için alnımıza bir yazı yazma kuralı çıkarılsa sanırım ben bunu yazdırırdım. 9999999999999 in 1! Yıllardır çözemediğim içimdeki bitmek bilmeyen karışıklıkların beni kaç parçaya ayırdığını anlatacak daha etkili bir mesaj daha düşünemiyorum. Sal olup sele kapılan tüm bu düşünceleri bir kenara bırakarak tıpkı içimdeki sorunlar gibi bir birinin tekrarı zibilyon oyun içerisinden senin de çok sevdiğin marioyu oynamaya başladım. İlk mario oynamaya, hatta şöyle söyleyeyim, hayatımı ilk kez bir mario oyunu oynar gibi yaşamaya 5 yıl önce aşağıdaki fotoğraf ile başlamıştım. Yeni bölüme başlamış olmanın heyecanını ailemle paylaşmak için ilk bulduğum aynadan çektiğim bu fotoğrafı elbette sana gönderemedim. Hayatıma son kez girmene henüz 6 gün vardı. Bir önceki gelişinin ise (hatta şöyle kraliyet süsü vereyim de daha havalı olsun: Begüm IV, Begüm The Brutal) enkazını bile toplamamıştım.
Ben de bu yeni bölümde hevesle maceraya başladım Begüm. Bir çok zorluk vardı karşılaştığım. En başta sadece mantarlar vardı bana doğru gelen, sonra da kaplumbağalar geliyordu. Mutlu olmak için hepsinin üstünden bir güzel atladım. Uçurumlardan korkusuzca zıplayıp, kaleden kurtaracağım prenses daha mutlu olsun diye yolumdaki tüm bonusları hiç bir fedakarlıktan kaçmadan topladım. Hatta değme striptizcilere taş çıkarırcasına bayrak direğinin en üstüne zıplayıp yine bonus uğruna bayrağı en tepeden indirdim. Ama tüm bu çabalara rağmen olmadı Begüm. Her seferinde prenses ile karşılaşma umudu ile tüm bu emeklerle kaleye ulaşan ben, yine her seferinde o canavar ile karşılaştım. Şimdi karşıma geçip "Ooooo beyzademiz bir kaç mantarın üzerinden atlayıp gelmiş. Çok etkilendim!" şeklinde konuşacak olursun eminim ki. Bil ki sadece mantar değildi mücadele ettiklerim, bir sürü kaplumbağa da vardı. Sonra çiçekler vardı beni yemeye çalışan. Beni bir çırpıda boğmaya hazır deryalar, ne zaman karşılaşacağımı bilmediğim ve en hassas anımda ortaya çıkan koca koca mermiler vardı. Yağmur yağdırmak yerine bana ninja yıldızları fırlatan bulutları saymıyorum bile. Gerçekten çok zordu tüm bunlar. Ve sadece elimde olan ise bazen (tam ihtiyacım olduğunda da çıkmayan) zıplayarak ortaya çıkan bir yıldızdı. Ona dokunduğumda da biraz hızlanıyor ve arka planda da "dıtdıtdırıdırıdırı" şeklinde hızlı bir müzik çalıyordu, o yıldız az biraz iyi hissettirip yardımcı oluyordu ama yine de her şey çok zordu. Tüm bunlar çok zordu. Üstelik her başarısız olduğumda da tekrar restart düğmesine basıp tüm bu uğraşlara tekrar başlıyordum.
Yıllar önce hilal kaşlarını kaldırıp, son söz olarak "Mutlu ol Murat!" cümlesini seçtiğinden beri, tüm bu zor şeyleri tekrar tekrar yapıyorum. Biliyorum bir dua veya temenni değildi söylediğin, kendince önemsediğin birisinden son bir istekti. Ve elbet sen istediğin için uğraşmadım tüm bunlarla. Kendim için yanma pahasına o lav'lı kalelerde gezdim ya da ok fırlatan kaplumbağaları geçtim. Ama bir türlü o bölüm sonu canavarlarını geçemedim Begüm. Oyunu nihayete erdiremedim. Her seferinde tüm bu serüveni içime gömüp tekrar başladım tüm o yolları arşınlamaya. Elbette tekrar başlamadan bekledim bir süre. Küçükken annemizin uyardığı gibi, oyun arasında "Adaptörün ısınmaması için" elimden geldiğince bekledim, soğuma süresi gibi bir şey de diyebiliriz buna. Ama hayatımın bu noktasında bu soğuma süresini bekleyecek zamana ve lükse sahip miyim emin değilim Begüm. Artık yeni bölüm açtığımda eskisi gibi temkinli olmuyorum, direkt koşma tuşuna basıp seri zıplamaya başlıyorum. Bu nedendir ki Forrest Gump'ta duyduğum hayatımdaki en etkili motivasyon cümlesini kendime uyarlayarak senin artık unutulmaya yüz tutmuş sesin ile zihnimde o repliği canlandırıyorum; "Run Murat, run!" Koşuyorum Begüm tüm gücümle koşuyorum. Bu sefer bölüm sonu canavarlarını geçebilmek umudu ile...
D.N. : Tekrar yazmaya başlayacağım, harbiden yazacağım. Takip edin ettirin. Bu sefer de geleceğin Tolstoy'u filan diyin elinizi korkak alıştırmayın. Pai.