Moğollar
Eski dönemlerde bir medeniyetin veya toplumun izlerini silmek için kültürlerini yok ederlermiş. Kitaplar yakılır, kütüphaneler yıkılırmış. Koca medeniyet ve birikimler acımasız alevler arasında yok olurmuş. Bir insan neden bunu yapar ki diye düşünür dururdum, yani ne zorun var abi? Şimdiki kitapları örnek verecek olursak, B612'ye toki dikemediğin için mi kızdın Küçük Prens'e veya Zeze yaramaz bir çocuk diye mi düşman olup Şeker Portakalı yakma isteğin ortaya çıkıyor? Yıllar önce kafamı meşgul eden bu soruların cevabını bir kitabı moleküllerine ayırmak için çabalarken kavradım. Vücudum attı! Evet, emeğe saygım vardır hatta oturma organımdan aldığım ilhamla yazdığım şu bloglardan daha berbat bir kitaba yapılmış olsa da emeğe saygı vardır bu bünyede. Ancak tüm bu saygıma rağmen, yine de yapmam gerekeni yaptım. Moğol barbarlar gibi elimde meşale ve kılıçla artık aslında benim için biten bir dostluğu tamamıyla yıktım. Bir daha hiç kimsenin kalıntılarına rastlayamayacağı şekilde...
Manolya
Merhaba Manolya. Selam verdiğime bakma bilmezsin buraları, adına burada yazılan bir kaç satır olduğunu hiç bir zaman bilmeyeceğin gibi. Adına yazılıyor diyorsam da senin bildiğin isminle değil sadece benim bildiğim isminle sesleniyorum sana. İsmini çağrıştırıyor diye Zeki Müren'in manolya şarkısını senin adına seçmiştim. Ne büyük talihsizlik ama! Keşke böyle cennet gibi bir şarkıyı seçeceğime, poketop'u kafana atıp Squirtle'ı seçseydim ya da Charmandar'ı. Seç beğen al hangi pokemonu istiyorsan diyeydim. Her neyse, bu ilk kez birisi uğruna b*ok ettiğim şaheser değil ama yine de insan üzülüyor. Bir daha aynı keyifle dinleyemeyecek olmaya.
Ve Manolya, dönüp son kez baktığımda sana, sanırım hayatta iyi insan olmanın çabasında zorlu yollardan geçmenin en iyisi olduğunu anladım. Yani senden birşey anladığımdan değil, bilenler öyle diyorlar oradan şeettim. Yoksa ben de ne senin ne de bu işin gurusu sayılmam.
Bu arada bu kısa zamanda patika yolların kestirme prensesi olduğunu kanıtladın kendince. Buna değinmeden de geçemeyeceğim... Hem de kısa olduğunu düşündüğün yollarda kendini bitire bitire... Ben ise, ne sana ne de başkalarını bakmadan doğru olanı bulana kadar yakıt giderine aldırmayıp yoluma devam edeceğim. Ee ne demiş kamyoncu abilerimiz, sen batan bir güneş, ben yollarda çilekeş...
Koku
Bir koku vardı sende, sanki tüm şehire sinmiş gibi olan. Gittiğinden beri alamadığım bir koku... Bir koku vardı sende, dağlardan ovalara gelen serin hava ile taşınmış bahar çiçekleri kokusu gibi bir koku... Şimdi, yıllardan sonra ise, sanki bu şehrin sokaklarında sende geziyormuşsun gibi bir an o kokuyu hissettim. Öyle sendi ki koku, zil ile yemek arasında bağlantı kurulan Pavlov'un kuçu kuçusu gibi sana hasret kaldığımı anlattı bana. Bir kahve ve güzel yüzünü anlattı. Sakin Akdeniz gecelerindeki yakamozlar kadar güzel ve kahvem gibi sade olan seni. Bugün bir kokunun da beni yıllar öncesine götürebildiğini anladım Begüm. Sana götürdü beni, bir daha asla gelemeyeceğim sana...