26 Ekim 2015 Pazartesi

Renklerin İçinde

Bitti mi diye kendime soruyordum. Etrafıma baktığımda tek gördüğüm, bir dolu umuttu öylesine ortalıkta duran. Yakıtı bitmiş araç gibi orada duruyorlardı, beni bir yere götürme ihtimali olmadan. Ne yapacaktım peki ben onca içilmemiş kahveyi, söylenmemiş sevgi sözcüğünü, gidilmemiş yeri, tadılmamış lezzetleri... Hatırlamazsın bunları, bilmezsinde. Odada öyle bir şey yapmadan duruşumu da, tüm şehri karışlayışımı da görmedin çünkü. Nereden bileceksin sanki. Çok sokak gezdim ne aradığımı bilmeden, çok yüz inceledim hiç birisini görmeden. Çıkıp gitmek istiyordum şehirden ama ne takatim vardı ne de isteğim.
Sözleri tekrarlıyordum acaba söylenmedik bir şey kaldı mı diye? Oynat uğurcuğum pozisyonu tekrar görelim. Pozisyon temiz hocam, yapılacak bir şey yok bu durumda karar doğru... Euroka!!! diyebilme umudu ile tüm arşivi taradım işimi görecek bir açık bulabilme umudu ile, taradıkça içimin parçalanması pahasına.  Yoktu her şey tastamam eksiksizdi. Eğer, ilişki matematiği olsaydı, tüm işlemler ve bilinmeyenlerini tamamladığım mükemmel bir denklem oluşturmuştum. Ama ne yazık ki yoktu bu duruma ne mantık ne de açıklama.
Bende her "adamın" yapması gereken standart prosedürü uygulamaya koydum, kod "kırmızı" devredeydi artık. Çivi çiviyi söker dediler ama, çivi ancak diğer çiviyi daha derine iter bir gün yine karşıma çıkmak üzere. Yavaş yavaş sökmek gerekli. Acı ve zor oluyor ama bir gün bir ucu çıkıp seni yaralamıyor en azından. Ayrıca, üzüntünü de göstermeyeceksin, güçlü ol yani. Olamıyor musun? Sanki öyleymiş gibi görün. Acıdan nefes alamayacak gibi olduğunu fark ettiklerinde hıçkırık tuttu geçsin diye nefesimi tutuyorum dersin kim bilecek.
Tebdil-i mekanda ferahlık vardır derler ya kişiye hava değişimi iyi gelir. Terk-i diyar eylememin en iyi izahı bu olsa gerek. Kpss'ye girdim ve kimseye söylemeden tercih yapıp atandım gidiyorum bu şehirden, hatırladın mı begüm? Küçücük köyden hallice bir şehire doğru sözde yeni bir sayfa açmak için bin kilometre yol alıyorum. Sıcak bir haziran gününde gece otobüsünde ilerliyorum hayallerimden uzaklaşmak için, son sürat. Terapi gibi düşün bunu, aydınlanıp geleceğim say. Her yolun bir hikayesi ve onu anlatan bir şarkısı olur ya bu seferki senin de çok sevdiğin bir parça...
Kulağımda kulaklık, karanlıkta ilerliyorum bilmediğim bir memlekete. Karanlıktayım ama kulağımda hep aynı cümle; Renklerin İçinde...



6 Ekim 2015 Salı

Çükübik vs Fikibok

Bazen bir uğraşın ortasında kalırsın ya hani şöyle bi durup düşünmeye, kendine bakmaya vaktin olmayan uğraşlardan. İşte dostum sana nacizane önerim: o zamanlarda bir süre durup soluklan. Merak etme uğraştığın her neyse zaten olacaksa olur. Klasik olacak ama su akar yolunu bulur. Asıl sen kendine bakmalı, şöyle bi durup nerede olduğunu görmelisin. Hiç mi merak etmiyorsun? Kim bilir sen kafanı kaldırmadan çabalarken nerelere gittin. Belki bir cennet bahçesine yol alıyorsundur, kim bilir alice harikalar diyarında bile olabilirsin. Öyleyse aynen kafayı önüne indirip yaptığın şeyi yapmaya devam et dostum. Kötü düşünmeyelim ama belkide uğraşın seni kötü bir yola doğru itiyor da olabilir ve farzı misal bu yoldan seni çekip kurtaracak kimse olmayacak. Mesela yani, olacağından değil de.  Ama sen yinede olmaz demeyecek, o saksıyı kaldırıp az bir etrafına bakınacaksın. Alt tarafı bir uğraş sanki ne olacak deme. Evet alt tarafı bir uğraş ama üst tarafı senin ruhun dostum. Emeğini harcatmayıp, kıymetini en başta sen bileceksin. Yoksa emeğin ile ruhunuda ayak altı edersin benden demesi.



Bazen de bulamadığın cevaplar olur tıpkı soramadığın sorular gibi. Aklına takılır durur kopamazsın, kopartamazsın. Halbuki koptuğu yerde bırakacaksındır ama gücün yetmez sende olduğu gibi bırakırsın. Kimi zaman bu sorular artık batar, cevabını bilirsin ama böyle bir sorun ile karşılaşmaktan tiksindiğinden vazgeçer görmezden gelirsin. Böyle yapman en güzelidir aslında, bir kenara ittiğin o kadar sorun vardır ki hayatında, dışarıdan şöyle bir kendine bir baktığında, koca bir dünyada küçük bir kağıt parçasına eğilip birşeyler yapmaya çalıştığını görürsün. O uğraşın sana bir getirisi olmayacağını da göreceğin gibi. O kağıt ile kendine bir yuva yapamazsın sadece bakıp bir süre eğleneceğin bir maket ev veya seni bir yerden bir başka yere götürmeyecek bir uçak veya seni deryalara sürükleyemeyecek kağıttan bir gemi yapabilirsin. Seni bunlar ne kadar mutlu edebilir ki? Emek edip bin bir uğraş ile yapmış olduğun o ev sana sıcaklık hissi verebilir mi yada o yere çakılmaya mahkum kağıt uçak seni uçurabilir mi? O geminin seni dalgalar arasında ilerletemeyeceğini söylememe de gerek yok sanırım. Onca emek sana mutsuzluktan, dalgalarda ilerleyen veya A noktasından B noktasına  bir kabin içinde savurularak da olsa uçan insanlara imrenmekten başka ne kazandırır ki? Kaybetmek için emek etmişsindir anlarsın ama çok geç olur dostum, onun içindir ki kafanı kaldır ve etrafına bak diyorum. İşte ozaman asıl büyük sorunları kaçırdığını fark edeceksin. Göreceksin ki hayatında cevaplanması gereken daha önemli sorular var; Çükübik mi? Fikibok mu?

Bu tarz yazı yazmamı isteyen kişiye gelsin :)