30 Kasım 2015 Pazartesi

Uyuyamıyore

Nedendir bilmiyorum Begüm ama uyuyamıyorum. Bedenen yorgunluktan bitap düşmedikçe uykuya dalamıyorum. Uyuduğum zamanda da rahat değilim üstelik. Rüyalar ve tabi o rüyalar içinde sen varsın sürekli. Kah şehrine gelen otobüste yolcu, kah seni üniversitedeki sınavına yetiştirmeye çalışan şoför, kah seni iğrenç canavarlardan kurtaran kahraman bir asker. Bu rüya seanslarında rolüm sürekli değişiyor ancak sen hep aynı kalıyorsun. Beni seven, sıcaklığı ve verdiği güven ile apartman boyundaki canavarlarla mücadele etmemi sağlayan yarimsin hep. Tabi bu rüya silsilesinde bende gerekli mesajı alıyorum "Anca rüyanda görürsün!" 

Yetişemiyorum gönlümün çöpsüz üzümü, bu sıralar hayata yetişemiyorum. Sabahlara kadar oturuyorum senin için yaratıklarla mücadele etmemek ya da senin yanına gelmek uğruna 10 saat yolculuk çekmemek için. Ama sabahlar olmasın diyerek çıktığım bu yolda hiç birşey de yapamıyorum. Kitap okusam uykum gelir, hem uyumak için de saat çok geç sabah işe kalkamam, film de izleyemem izlersem sonunu getirememe endişesi var. Ancak ne yaparsam yapayım bu performansı en fazla bir gün sergileyebiliyorum. İkinci gün yine sen, aslında hiç olmayan sıcaklığın ile yanımda ben ise senden aldığım gaz ile yine sahalarda...


Bu rüya denizinin ortasında bambaşka korkularla da mücadele ediyorum. Evet seni canavarların elinden kurtaran o kahraman savaşçı korkuyor. Senden başka bir insanla karşılaşamayacağından, uçağa binmekten  ve gerçek bir sevgiyi hissetmeden ölmekten korkuyor. Peki yok mu bu yalnızlığın bir çaresi? Doktorum sen oldukça anladım ki yok bunun bir tedavisi. İnsanlar alabildiğince mutluyken ben hâlâ neden üzülüyorum anlamıyorum. Neden insanlar konuşurken bülbül gibi şakıyorda benim boğazımda gitmeyen bir düğüm var anlamıyorum. Doktorum sensin ve bu durum kanser gibi tüm benliğimi yiyip bitirirken sen her seferinde olduğu gibi bu halimi de görmezden geliyorsun.

Güzel insanlar var Begüm benim gibi uyuyamayan, şiir okuyan, okumakla kalmayıp şiir yazdıran. Leyla ile Mecnundaki leylalar var, Hayyamın şiirlerindeki kadınlar var. Varlar ve bunlar hakkında doyasıya konuşmak isterdim, evet seninle hiç bunları konuşmadık ve belli ki hiç bir zaman konuşmayacağız. Anlatmak isterdim, kırgınlıklardan bahsetmek isterdim. Rüyamda taşeron kahramanın olmak yerine sabahlara kadar konuşmak isterdim üzgün insanların üzüntüsü bitene, acı çeken insanların acısı dinene ve hayatta eksik kalan ne varsa tamamlanıncaya kadar... 

İşte bende bu aralar böyle debelenmelerdeyim minik kız. Benden yana eksik kalanları tamamlamakla uğraşıyorum. Aslında beni ben yapan şeyler bu eksiklikler. Her kelimem her hareketim beni ben yapıyor ama ben artık ben olmaktan sıkıldım. Sana gelecek olursak,  sende eksiksin ama bana uygun eksikler değil bunlar. Anahtar kilit gibi düşünebilirsin, ancak senin eksik olduğun yerde benim seni tamamlamam mümkün değil. Kısacası sen şu halinle hayatımda eksik kalsanda olur Begüm..

Her neyse uykum geldi benim, bugün uykuya direnmek yok direkt yanına geliyorum iki lafın belini kırarız, canavarlardan arta kalan vakitte...


2 Kasım 2015 Pazartesi

Uzak Diyarlarda Gezmece

Sık değişen içsel paradigmaların etkisiyle kendinden geçen ben, bu hafta yapmam gereken bir iş için bile olsa uzaklara doğru yol aldım. İşimiz olmadıkça bir yere kıpırdayacağımız olmadığından bir yere gidebilmemiz için az bir teşvik edecek iş olması gerekiyor. Yeni bir memleket görmekten daha çok yeni otobüs ikramları ile tanışmanın heyecanını yaşayan yurdum insanı olarak,  gayet memnun kaldığım bir yolculuk yaptığımı da söylemek isterim.

Ne yazık ki gördüğüm yerler, A noktasından B noktasına giderken ki yediklerim kadar etki etmedi bende. Hatta hayal kırıklığına bile uğradım diyebilirim. Uzun süredir görmek için can attığım yerlere (isim vermeyeceğim belki memleketçilik yapanlar vardır) gittiğimden dolayı, haliyle beklentiler de had safadaydı. Devil horn yaparak, dil dışarıda "Hell Yea!!" şeklinde karşıladığım memlekete bakınca ilk tepkim; "Deniz nerede lan O_o" şeklinde vukuu buldu. Çöl şehirleri gibi görünmeside cabasıydı. Bizim memleket aslında iyiymiş yaa şeklinde gereksiz geyik yapamama sebep oldu. Ardından aktarma yaptığım şehire doğru yol alırken, "Daha çok adıyamana benziyor buralar" (ardı arkası kesilmeyen "destek mesajlarına" Adıyamanlıların şikayet mailleride eklenecek -_-) deyişim ve dizilerde gördüğüm kişileri ve olayları umutsuzca arayışım olayı daha dramatikleştirdi. Kapadokyaya gidince ağalık entrikalar, Güneydoğuya gidince töre batağında çırpınan aşk üçgeni bulacağını sanan nadide yurdum insanı, haliyle gittiği her yerde aradığını bulamadan kös kös geri dönmeye mahkum kalıyor.  Esasında bu tatminsizliğin sebebide yine biziz. Gidip görmediğimiz yerlerin hakkında kulaktan duyma bilgilerle yargılamamızı yaptığımızda, gerçeklerle yüzleştiğimiz zaman hayal kırıklığına veya "Bu muydu yani" dememize sebep oluyor. Yine de beklentim ve hayal ettiklerim bulduklarımın bir hayli ötesinde olmasına rağmen, idare eder yerler olduğunu söyleyebilirim.


Bunun yanı sora gidip gördüğümüz yerler için insanları da sayabiliriz. Alakaya maydanoz demenize gerek yok sevgili okurum. Daha önceki blog yazılarımdan birinde bahsettiğim gibi her insanın kendine ait bir dünyası var. Hayatımıza giren insanlara tanıma isteği ile yaklaştığımızda, kimisinin çöl olduğunu düşündüğümüz iç dünyasının tam tersi güzellikte olduğuna hayret ederken, kimisinde ise dünyadaki cenneti bulacağımızı düşünürken bir çölün ortasında bulabiliyoruz kendimizi. Her şeye rağmen ne kadar kötü olursa olsun birisini tanımak güzel ve değişik bir tecrübe oluyor. Ancak siz yinede o tecrübeyi yaşamadan önce şöyle bir bakının, gezmeye değecek bir şey var mı diye.

D.N.: Konu Ağustostaki bir gezintiye dayanıyor çok oldu gideli ancak gözümden kaçıp taslak olarak kalmış. Daha önce bir yazımda atıf yapmıştım yazmadan bırakmak olmaz. Selametle..