5 Eylül 2015 Cumartesi

Aklımda Deli Sorular

Fark ettim ki nicedir, iyice içselsellileştirdiğim dünyama yolculuğa çıkmıyorum. Bunun üzerine, bu aralar küçük bir fırsat buldum ve fiziksel olarak biraz uzaklara kaçtım (Bununla ilgili yazıyı da en kısa sürede paylaşacağım canlar). Eski hayatım ile ilgili herşeye dönüş yaptım da diyebiliriz bu kaçışa. Eski hayat derken, aynı yatakta kalkıp, aynı rutin ile kahvalti yapıp gün içinde aynı şeyleri yapmaya devam etmekten bahsediyorum. Halbuki ben bu sıralanlaşmış eski hayatımdan kaçmamış mıydım?  Yeni bir hayat kurup, bu hayata güzel anlamlar katmak için yola çıkmamış mıydım? Dönüp baktığımda bu yolda ilerletmeye çalıştığım hayatımın tam istediğim kıvamı bulduğunu söyleyemeyeceğim. Aslında, polyannacılığa bile gerek olmadan, az bir optimist bakış açısı ile bile kötü bir noktada olmadığım rahatlıkla söylenebilir. Evet, seviyorum, hissediyorum hatta üzülebiliyorum da. Üzülme eşiğini gereksiz yere yükseltmiş birisi için yeri geldimi üzülebilmek bile yeterli bir teselli noktası haline geliyor. Bende küçük şeylerden teselli bulma konusunda komando eğitimi almadım mı zaten? 
Dedim ya bu hayatımdaki "mola" ile, sürekli kullandığım ama toparlamak için vakit bulamadığım iç odama kısa bir göz gezdirme olanağı buldum. Ara ara yaptığım gibi bu dönemde de bekar odası gibi kullanıyorum  o "odayı". Gelişi güzel kıyafetlerimi çıkarır gibi düşüncelerimi, kararsızlıklarımı  dağıtıyorum etrafa. Düşünmek istemediğim herşey o odada muhafaza ediliyor. Hayal kırıklıkları, olumsuzluklar, umutların bitme korkusu  ve bilimum tüm o "odaya layık" hisler. Ama orası da doluyor, içimize atacak yer de kalmıyor artık. 
Şöyle bakınca "harbiden ben bu koca odayı nasıl doldurdum" diye içten içe düşünüyor insan. Hatta bu sıralar sık sık gördüğüm reklamdaki gibi anlatayım -Hayat böyle yalnız olmamı nasıl sağlıyor? - İçim böyle nasıl kabarıyor? -Babam böyle ıssız bir adam yapmayı nereden öğrendi? Dr. Oetker'in bu halimle ilgisi var mı? Gibi gibi sal olup sele kapılmış, saykodeli sorular soruyorum kendime.


Hayata attığım bakış

Ancak umut etmeyi bırakmıyorum. İnsandır, umudunu bıraktığında sele kapılan, hayattan kopup yok olan. Ancak ne yazık ki umudun ötesinde yaşanacak şeylerde var bu hayatta. Umut etmek ayrı, olması ayrı bir durum yani. Üstüne koymak isteyip koyamadıklarıma, kıyamadığım insanların kıymasına o kadar alıştım ki. Yeri geldiğinde istemeden umudumu frenlemek için elimden geleni yapıyorum. İyi bir son için gözümü kapatsam da biliyorum ki hayat, filmler gibi değil. Filmden ziyade, başlayıp bitirmediğim blog yazıları, okunmayan kitaplar, yarım kalan hikayeler, sadece nakaratı hatırlanan şarkılar gibi bu hayat. Ancak az önce dediğim gibi insanlar hep misafir odasını görüyorlar. Evi sahiplenip kimsenin bilmediği o odaya gelen kimse olmadı henüz. Onun için insanların gördüğü, gülüp eğlenen, keyfi yerinde insan modellemesi tam gaz devam ediyor. Ancak tüm bu karamsarlık fırtınasına rağmen, gelecek güzel günlerin hatırına umut etmekten de, sevmekten de, gülmekten de vazgeçmiyorum. 

Yoksa nasıl akıl sağlığımızı koruyabiliriz değil mi Murat'ım?
- Ehe ehe aynen karşim ^^


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder