Begüm, gönlümün sahibi, yıllarımın katili, güzel günlerimin sebebi. Bugün, yazmakta pek hevesli olup sonra oyuncağından sıkılan çocuk gibi bir kenara bıraktığım blog yazılarım bir anda aklıma geldi. Fark ettim de ne uzun süredir sana yazmamışım. Belki merak etmişsindir, belki de yoluna aklına bile getirmeden devam etmişsindir, kim bilir... Zaten senin özelliğin değil mi arkanda kalanlarla ilgilenmeden "Durmak yok, yola devam" demek. Arkanda yaşanan devasa patlamayı umursamadan slow motion efekti ile yürüyen nikolas keyç gibisin güzel yarim. "Arkamda bir patlamamı oldu!? Neyse şu anki yavaşlatılmış sahnenin tadını çıkarayım en iyisi ^^ ".
Bendeki hal-i ahval'i soracak olursan, bıraktığından farklı değil, ne yaptığımı ne yapacağımı ve tüm bunların sonrasında ne olacağını bilmiyorum. Yaşanacak güzel günler ve Kuzey Yıldızımın dediği gibi "İlkbahar gibi mevsimi olan dünyada" yaşıyor olmamıza rağmen ben tüm bu yaşanmakta olan güzelliklere gözümü açamıyorum. Nereden geldiğini, neye benzediğini bilmediğim darbelerle sersemlemiş durumdayım. Kör boksör misali havaya yumruk sallıyorum. Hem nereden geldiğini bilmediğin darbelere karşı nasıl gardını alabilirsin ki?! Alamıyorum işte bende. Bu durumda, "Beni öldürmeyen acı, güçlendirir." diyen Nietzsche'ye inat daha da zayıflıyorum.
Tüm bu yaşadıklarımı bir kenara bırakacak olursak, kısa süre önce, yaşadığım bu ruhsal depdebelerin arasında bir umut ışığı ortaya çıktı. Yani aslında ben o ışık için bir şey yapmadım. Kendi kendine çıkıverdi işte. Bende meraklı bir çocuk gibi, yine korkusuzca ışığa yaklaşıp arkasında ne olduğuna baktım, her zamanki gibi kapı deliğinden polat suretine bürünmüş seni göreceğimi sandım ama bu sefer durum biraz farklıydı.
İşte o yüzden ömrü boyunca defalarca seninle olan ancak senden başka kimseyle ilişki yaşamamış olan ben sanırım bu sefer senden farklı birisi ile karşılaştım. Aslına bakacak olursan, bu sefer ne istediğini bilen, sevecen, ilgili, alakalı, birisine rastladım diyebilirim. Ancak nasıl o ışık kendiliğinden çıktıysa öyle de bir anda söndü benim için. Kim bilir belki, senden başkası ile olamamak üzerine lanetlenmişimdir. Birlikte zaten yapamadığımız konusunu da hiç açmayalım istersen. Kimseye, hiç bir yere uygun değilim sanki. Renkliler ile yıkanmış olan beyaz gibiyim. Şimdi ise ne renklilerle ne de beyazlarla makinaya atılabiliyorum. Çamaşır sepetinin dibinde, benim gibi rengi bulanık birisini bekliyorum, santrifüjlü bir romantizm yaşayabilmek için.
Bu arada bilmiyorum hatırlıyor musun ama en son yanıma geldiğinde bir limon ağacım vardı (Her ne kadar kamkat portakal olsa da sen ona limon ağacı diyordun). Hani bir ağaca yüklenebilecek anlamların misli fazlasını yüklediğim ağaç. İşte o ağaç "biz" gibi büyüyemeden terk-i diyar eyledi. Sanırım bana, "Abi yengenin geleceği yok bana müsaade" dedi. Ee onun dediği gibi yanıma geleceğin yoksa bende kaçıyorum. Öptüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder