Danimarkalıların mutluluk formülüymüş Hygge. Mutlu olmamı isteyen Kuzey Yıldızım bana bununla ilgili bir kitap hediye edene kadar bilmiyordum. Kitabı okuyunca aslında uzun süredir bu Hygge olayına girdiğimi ve sık sık uyguladığımı fark ettim. Hatta Begüm yanıma geldiğinde de ortamı "Hyggeleştirip" mutlu, sıcak bir ortam yaratmaya çalışırdım. Bir gün kuracağımız sıcacık yuvamızın provasını yapar gibi. Ancak bu benim beyhude çabalarıma rağmen kendisinin pek bir hyggeliğini görmüşlüğüm olmadı. Keşke o lafın orijinali "deveye diken, insana ortamı hyggeleştiren yaranır" olsaymış. Ne yazık ki onun yerine aramızdaki ilişkide "fazla hygge'den maraz doğar" atasözü gerçekleşti.
Bu gece, yani kendi evimde geçirdiğim son gece, son bir hygge deneyimi gerçekleştirmek için yaşanmayanlara mı yoksa yaşanmış olan bu altı yılın şerefine mi bilmem güzel bir çay demledim. Kimsenin ekmeye bile tenezzül etmediği bir tarlanın ortasında çalıya takılı plastik poşet kadar yalnız, yolun ortasındaki su birikintisinden kaçınılır gibi sakınılan ve kimsenin geçmediği kaldırımda görebildiği kadarıyla önünden geçen monoton hayatı izleyen bir ağaç kadar bıkkın, uzun uzun izledim ilk kez 6 yıl 2 ay 1 gün önce gördüğüm ve çok beğendiğim o anıtı. Artık son kez gördüğümü bilerekten...
Üstelik tüm bu nostalji rüzgarı içinde, geçen bunca zamanın muhasebesini yapıp blog yazarken nostalji kelimesinin Yunanca nostos (eve dönüş) ve algion (acı, ızdırap) kelimelerinden oluştuğunu öğrendim. Kısacası bu son gecemde bir yandan bu eve dönüş hasretlerinde kıvranıyor, bir yandan da zamanın tüm kötü ve ızdıraplı anıları süzgecinden geçirip sütten çıkmış ak kaşık gibi önüme koyması ile uğraşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder